28 Mart 2012 Çarşamba

İki Mevsimin İnsanları; Malezyalılar


Yemekten çıktığımızda yağmur başlamıştı. Burada iki mevsim var; yağmur mevsimi ve kuru mevsim. Bizim ziyaretimiz yağmur mevsimine denk geldiğinden, her ikindi vakti yağmura yakalandık. Yağmur ılık, nispeten kısa (bir saat kadar) ama çok şiddetli. Duş alırken nasıl ıslanıyorsanız, yağmur zamanı dışarı çıkarsanız aynı şekilde ıslanırsınız. Bizim memleketin yağmurları bardaktan boşalırcasına ise, buranın yağmurları da kovadan boşalırcasına. Kuala Lumpur Belediyesi’nin en önemli görevi, şehrin ormanın içinde kaybolmaması için düzenli olarak ağaçları budamak, otları kesmek.

SUPRAMANİAM TAPINAĞINA 272 BASAMAK

Tun Mahathir bizimle birlikte fuardaki tüm stantları tek tek gezdi, herkes ile ilgilendi. Kendisini yolcu ettiğimizde vakit akşamüzeriydi. Yağmur dinmiş, hava nispeten serin. Hava kararmadan evvelki birkaç saati Batu Mağaraları’nı ve oradaki Hindu tapınağını ziyaret ederek değerlendirmeye karar verdik. 18. yüzyılda inşa edilen Supramaniam tapınağı Hinduların en önemli dini merkezlerinden biri. 272 basamaklı bir merdivenden çıkılıp kayalar içindeki mağaradaki tapınağa ulaşılıyor. Merdivenlerin hemen başında ziyaretçileri 150 metre yüksekliğinde, dünyanın en büyük Buda heykellerinden biri karşılıyor.

Supramaniam Hindu Tapınağı

Büyükelçimiz tapınağı daha evvel ziyaret ettiğini belirtip bizleri merdivenin başında, aşağıda beklemek istediğini söyledi. Biz Sayın Yazıcı ile tapınağa tırmandık. İkindi üzeri olmasına rağmen, o boğucu havada 272 basamağı tırmanıp daha sonra da aşağı inince terden sırılsıklam kalmıştım.

Ziyaret esnasında rehberimizin anlattıkları ise beni hayrete düşürdü. Şubat ayında kutlanan Hindu festivalinde, inananlar bu tapınağı ziyaret edermiş. Yaklaşık 6 milyon insanın katıldığı bu festivalde, 40 günlük bir orucun ardından Hindu rahipler başlarında süt taşıyarak veya etlerine taktıkları çengellere ağırlık bağlayarak bu merdivenleri çıkar ve tapınakta ayin yaparlarmış.

İBADET YERİ PİS OLUR MU!

Merdivenleri çıkıp da mağaraya girince gördüklerim beni fazla şaşırtmadı. Mağara ve ortasına kurulmuş basit tahta tapınak hakikaten pisti. Canlı renklere boyanmış tahta heykellerin önünde belden yukarısı çıplak, yüzleri boyalı Hindu rahipler bizleri kayıtsız gözlerle süzdüler. Davranışlarından meraklı turistlere alışık oldukları belliydi. Dini bir mekanın nasıl pis bırakıldığını anlamakta zorlanıyorum. Bizim temizlik anlayışımızla bu insanların temizlik anlayışı kesinlikle aynı değil… Sarı, Hindularda kutsal renk. Bu yüzden tapınağa gelirken sarı giymeye özen gösteriyorlar. Ayrıca Hindu kadınlar saçlarına yasemin çiçeği takıyorlar ve alınlarına, tam iki kaşlarının ortasına, bir nokta konduruyorlar. Nokta kırmızı ise kadın bekar, siyah ise evli demekmiş.

Mağaranın İçindeki Tapınak

KİŞİ BAŞINA DÜŞEN MİLLİ GELİR 14 BİN DOLAR

Ertesi gün Sayın Yazıcı ile beraber Putrajaya’ya, Maliye Bakanını ziyarete gittik. Putrajaya, Kuala Lumpur’a 20 dakika mesafede (45 km.). Tüm bakanlıkları ve ilgili devlet dairelerini buraya toplamışlar. Sıfırdan inşa edilen bir yerleşim birimi olduğundan, geniş yolları, modern binaları, ortasındaki suni gölü ile gerçekten etkileyici bir yer. Fakat evler, restoranlar, alışveriş merkezleri gibi canlılık sağlayan yapılar pek fazla olmadığından yolları bomboş. 1997’de başlayan inşaat 2002 gibi tamamlanmış ve o tarihten sonra devlet daireleri taşınmaya başlamış. Büyükelçimizin dediğine göre, sefaretlerin de taşınması için her ülkeye arsa verilmiş ama haklı olarak kimse Kuala Lumpur’dan taşınmak istemiyormuş.

Putrajaya

Kuala Lumpur – Putrajaya arası palmiye ormanları ile dolu. Palmiye, Malezya’ya 1910’da İngilizler tarafından getirilmiş. Şu anda Endonezya’dan sonra Malezya dünyanın en büyük palmiye yağı üreticisi. Malezya’da kişi başına düşen milli gelir 14 bin dolar civarında. Orta teknoloji ürünlerin iyi bir üreticisi olan Malezya, yarı iletkenler, elektrikli aletler, güneş panelleri gibi ürünlerde dünyanın sayılı ihracatçıları arasında.

MALEZYALILAR İLE KONUŞURKEN DİKKAT

Malezyalılar bize göre ufak tefek, sabırlı ve devamlı gülümseyen insanlar. Süt ürünlerini marketlerde pek fazla göremedim. Çok fazla et de yemiyorlar. Bu yüzden ırk olarak pek yapılı değiller. Kültürleri icabı kolay kolay “Hayır” diyemiyorlar. Bu yüzden Malezyalılarla çalışırken dikkatli olmak lazım. Bir işi yapmaları için mutlaka “Evet” demeleri lazım. Suskunluk veya konuyu değiştirme çoğu zaman “Hayır”ın yerine geçiyor.

Mütevazılıkları değişik şekillerde yansıyor. Size, bana çok tuhaf gelen bir şey söyleyeyim: Tüm devlet görevlilerinin yakasında, bakanlar dahil, ön isimlerinin yazılı olduğu bir kokart var. Bu mesela, Ali Babacan’ın yakasında ‘Ali’ yazan, veya Ahmet Davutoğlu’nun yakasında ‘AHMET’ yazan bir kokartla dolaşması demek. Başbakanları ile karşılaşmadığımdan, onun da yakasında ismi yazıyor mu, bilmiyorum.

Maliye Bakanı ile...

Malezya ve Türk firmaları arasında güzel ortaklıklar var. Bildiğiniz gibi Sabiha Gökçen Havaalanı’nın ortakları arasında Malezyalı bir şirket de var. Ayrıca Acıbadem gurubu hisselerinin bir kısmını Malezyalılara sattı ve Malezyalıların uluslararası sağlık şirketine ortak oldu. Bunlar güzel gelişmeler ve umarım sayıları da artar.

PELERİNLİ TURİSTLER PEK EĞLENCELİ

Putrajaya’daki camiyi de ziyaret ettik. Camiyi ziyaret eden kadın turistlere görevliler kollarını ve başlarını örtmeleri için pelerin veriyorlardı. Müslüman turiste mavi pelerin, diğerlerine pembe pelerin. Caminin içinde gezinen pembeli mavili turistlerin beni çok eğlendirdiğini itiraf etmeliyim :)

Büyük Cami, Putrajaya

İSLAM SANATLARI MÜZESİ’Nİ MUTLAKA GÖRÜN

Malezya’dan ayrılmadan bulduğum kısa bir vakitte İslam Sanatları Müzesi’ni http://www.iamm.org.my/i_ex/ ziyaret ettim. 1998’de gene Mahathir tarafından kurulan bu müze şimdi özel bir girişimci tarafından işletiliyor. 7 binden fazla eserin sergilendiği müzede en çok ilgimi çeken, zengin kütüphanesi (İslami sanatlar üzerine hiçbir yerde bulamayacağınız kitaplar var) ve dünyadaki birçok caminin maketinin sergilendiği salon oldu. Buranın, yolu Malezya’ya düşen her sanat meraklısının kaçırmaması gereken bir müze olduğunu düşünüyorum.

İslam Sanatları Müzesi

Bu kısa ama yoğun ziyaretten sonra sabah erken bir saatte Singapur’a doğru yola çıktık. Malezya belki mesafe olarak uzak, ama yaşam tarzı olarak bize yakın bir ülke. Türkiye – Malezya ilişkilerinin gelişmesinin her iki ülkenin de menfaatine olduğunu düşünüyorum. Uzakdoğu’ya iş veya turizm amaçlı gitmeyi düşünen herkese de Malezya’yı kısa da olsa ziyaret etmesini tavsiye ederim.

Türk İhraç Ürünleri Sergisi


Bitti....

26 Mart 2012 Pazartesi

Mesafemiz Uzak, Fırsatımız Çok


Sn. Yazıcı tüm katılımcılara sertifikalarını bizzat verdi

Fuar açılışımız çok başarılı oldu. Konuk bakan ve Sayın Yazıcı çok güzel birer konuşma yaptılar. İlk açılış saatinden itibaren kalabalık bir ziyaretçi topluluğunu ağırladık. Folklor ekibimiz her yerde olduğu gibi burada da çok ilgi çekti. Gıdacı katılımcılarımızın önünde artık alıştığım kuyruklar oluştu. Sayın Yazıcı ile tüm katılımcıları gezdik, sertifikalarını verdik ve fotoğraf çektirdik. Konuştuğum herkes, istisnasız, memnun olduğunu belirtti ve teşekkür etti. Zaten katılımcılarımızın çoğu daha evvel bizimle fuara gelen ve memnun olup diğer ülke fuarlarına da bizimle katılan firmalar. Bu KOBİ’lerin İTO sayesinde ihracatçı haline geldiklerini görmek, başarı hikayelerini dinlemek tüm yorgunluğumu aldı götürdü.

PETRONAS: İSLAMİ GEOMETRİ KONSEPTİNDE (!) ÇELİK YIĞINI

Sertifikaları dağıttıktan sonra, halen dünyanın en büyük ikiz kuleleri unvanını taşıyan Petronas kulelerini ziyaret ettik. Petronas, Malezya’nın milli petrol şirketi. 1999 yılında açılışı yapılan ve 452 metre yüksekliğindeki 86 katlı bu ikiz kuleler Malezya’nın sembolü durumuna gelmiş. İlk yapıldığı yıllarda dünyanın en uzun gökdeleni unvanını taşıyan bu yapı bu günlerde Dubai’deki Burj Khalifa (828 metre) gibi gökdelenlerin yanında küçük kalıyor. Bizi gezdiren görevli, binanın İslami geometri konseptine uygun şekilde Arjantinli mimar Cesar Pelli tarafından tasarlandığını ve 1.2 milyar dolara mal olduğunu anlattı. Bu dev çelik yığının neresinde hangi geometri konsepti uygulandığını hiç anlamamakla beraber, rehberimize ayıp olmasın diye sesimi çıkartmadım.

Petronas'tan bir detay

MALEZYA’NIN ATATÜRK’Ü MAHATHİR

Bu ikiz kuleler de, modern Malezya’daki birçok önemli eser gibi, efsanevi başbakan Tun Mahathir Muhammed’in projesi. Mahathir için ‘neredeyse Malezya’nın Atatürk’ü’ dersek fazla abartmış olmayız. Çok genç bir ülke olan Malezya İngilizler’den bağımsızlığını 1957 yılında kazanmış. Mahathir Muhammed 1981-2003 yılları arasında başbakanlık yapmış. Modern Malezya’da onun imzası var. Belki hatırlarsınız, 1997 yılında Asya-Pasifik krizi esnasında Mahathir IMF’ye meydan okumuş ve bir anda dünyanın gündemine oturmuştu. IMF işbirliğini reddeden Mahathir, ülkesini krizden çıkartmak için bir dizi hamle başlatmış. İşte Petronas ikiz kuleleri, Putrajaya ve Cyberjaya şehirleri, Proton arabaları hep bu devirde üretilen projeler. Mahathir halen ülkesinde çok sevilen ve emekli olmasına rağmen siyasette büyük ağırlığı olan bir lider. Kendisi ile beraber olduğum süre zarfında bunu net olarak görme fırsatım oldu.

Petronas ziyaretinden sonra öğle yemeğini Türk-Malezya İş Konseyi Başkanı Mirzan Mahathir’in davetlisi olarak yedik. Muhammed Mahatir’in oğlu olan Mirzan Bey tam bir Türk dostu. Kendisine babası ile tanışmayı çok arzu ettiğimizi söylediğimizden, ayarlama yapıldı ve Tun Mahathir Muhammed de bizi kırmayarak yemeğe katıldı.

ENCİK, DATO, TANSİRİ VE TUN

Malezya’da çeşitli unvanlar var. Bay yerine ‘Encik’ kelimesini kullanıyorlar. Sultan (eyalet lideri) tarafından verilen ‘Dato’ unvanı Batı’daki ‘Lord’a eşdeğer. ‘Dato’dan daha üst unvan ‘Tansiri’. En üst unvan olan ‘Tun’ sadece çok özel kişilere Kral (tüm Malezya’nın lideri) tarafından veriliyor. Mahathir Muhammed de bu unvana sahip olduğundan kendisine sadece ‘Tun’ diyerek hitap edilebiliyor. Bu unvanlar yabancılara da verilebiliyormuş. Eğer yanılmıyorsam biz Türklerden İslam Konferansı Teşkilatı Başkanı Ekmeleddin İhsanoğlu’na ‘Tansiri’ unvanı verilmişti.

Tun, devamlı gülümseyen, sakin ve yavaş yavaş konuşan bir lider. 1925 doğumlu bu adam şimdiye kadar üç kalp ameliyatı geçirmiş ama son derece sağlıklı ve neşeli duruyor. Yemek boyunca kendisi ile uzun uzun konuşma fırsatı buldum. Yanımda oturan bu ufak tefek, mütevazı insanın modern Malezya’nın kurucusu, demir yumruklu efsanevi bir lider olduğuna inanmak çok zor. Kendisinin ne kadar sevildiğini fuarı ziyaretimiz esnasında fark ettim. Sabahleyin fuarı Malezya Endüstri ve Ticaret Bakanı Mustafa Muhammed ile gezmiştim. Malezyalılar kendisine saygı ve alaka gösterdiler. Ama Tun ile gezerken durum bambaşka oldu. Herkes kendisi ile el sıkışmak, fotoğraf çektirmek için birbiriyle yarıştı. İnsanların gözündeki sevgiyi görmeliydiniz…

Tun Mahathir ve Sn. Yazıcı ziyaret esnasında

Hatta bu gezme esnasında sakallı bir adam omuzuma dokundu; “Yanındaki adam Mahathir Muhammed mi?” diye sordu. Ben “Evet” yanıtını verince; “Pakistan’dan geldim, Malezya ile iş yapıyorum. İlanları görünce fuarı gezmeye geldim. Senelerdir Malezya’ya gelirim ilk defa Mahathir’i görüyorum. Lütfen müsaade edin kendisi ile bir fotoğraf çektireyim, bu benim için çok önemli bir an” dedi. Mahathir’i sırf Malezya’da değil tüm dünyada bu kadar popüler kılan, zaman zaman Batı dünyasını da karşısına alarak, fakir toplumların hakkını savunan özgürlükçü ve bağımsız duruşu oldu.

EKONOMİYE ÇİN YÖNETİME MALAY ASILLILAR

Malezya, Portekizlilerin, sonra Hollandalıların en son da İngilizlerin sömürgesi olmuş, bağımsızlığına ancak 1957 de kavuşabilmiş 13 eyaletten oluşan bir devlet. Malezya’da uzun yıllar devam etmiş olan İngiliz hakimiyetinin izlerini hala görmek mümkün; mesela araçların direksiyonları sağda ve her yerde İngilizce konuşuluyor. Her eyaletin sultanı sırayla beş yılda bir Malezya kralı olmakta. Sultanlar aynı zamanda da dini lider. İngiltere’de olduğu gibi kralın yetkileri sembolik, yürütmenin asıl başı başbakan ve bakanlar kurulu. Halkın yüzde 65’i Malay, yüzde 25’i Çin ve yüzde 10’u da Hint asıllı. Ekonomi Çin asıllıların, devlet yönetimi ise Malaylar’ın elinde. Çinliler ve Hintliler İngilizler zamanında ülkeye getirildiklerinden, Malaylar kendilerini ülkenin asıl sahipleri olarak görüyor. Anayasada Malaylar lehine hükümler var ve birçok hak kanunla sadece Malaylara verilmiş. Ticaret ataşemizin anlattığına göre mesela bakanlıkların toplandığı Putrajaya’da Malay olmayanların mülk edinmeleri yasakmış. Bu gibi ayrımcılıklar da haliyle ülkede sosyal gerginliklere yol açıyor.

1 HAREKETİ KANUN KARŞISINDA BİRLEŞTİRMİYOR

Kuala Lumpur’da duvarlarda afişler gördüm; içinde Malezya bayrağı olan kocaman ‘1’. Gene aynı şekilde birçok Malezyalı’da da 1 yazan rozetler vardı. Başbakan bir hareket başlatmış; dini, dili ve ırkı ne olursa olsun tüm Malezya birlik olsun. Bu hareketi destekleyen rozetleri ve afişleri her yerde görmek mümkün. Tabii kanun karşısında eşit olmayan insanlar nasıl bir ve beraber olabilirler, ayrı konu.

Başbakanlık, Putrajaya

POLİTİKADA BELDEN AŞAĞI VURMAK SERBEST

Açıkça söylenmemekle beraber ziyaretim boyunca hissettiğim, Malezya’daki iktidar/muhalefet ilişkisi çok gergin. İktidardaki Ulusal Cephe koalisyonu 17 partiden oluşuyor. Karşı politik görüşe kimse hayat hakkı vermek istemiyor. Muhalif olmak, hasım olmak manasına geliyor. Bu yüzden politik mücadele çok sert geçiyor ve belden aşağı vuruşlar normal karşılanıyor.

Türkiye’de de sosyal barış anlamında problemlerimiz var. Mahathir’e etnik anlamda parçalı bir ülkeyi yönetmenin nasıl olduğunu sordum; “Her istediğini alamazsın, bir miktar da vereceksin” dedi. “Eğer kavga edersen hiçbir şey alamazsın, eğer beraber çalışır ve paylaşırsan ülke ekonomisi büyür ve herkesin zenginliği artar.”

Devam edecek...


25 Mart 2012 Pazar

Hayır Diyemeyenlerin Ülkesi


 
Malezya Haritası

3. Malezya Türk İhraç Ürünleri Sergisi’ni gerçekleştirmek üzere Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’a gidiyoruz. Sergiye 70 civarında firmamız katılıyor. Ayrıca İTO meclis üyeleri, işadamları, basın mensupları ve bakanlık yetkililerinden oluşan 30 kişilik de bir heyetimiz var. Gümrük ve Turizm Bakanımız Sayın Hayati Yazıcı Beyefendi de bizleri kırmadı ve heyetimize başkanlık yapmayı kabul etti.
 
28 Şubat 2012 Salı gecesi, soğuk ve karlı bir İstanbul gecesinde uçağımız hareket etti. Yaklaşık dokuz saatlik bir uçuştan sonra Singapur Havalimanı’na indik. Burada bir saatlik beklememiz var, akabinde Malezya Havayolları’na ait bir uçakla Kuala Lumpur’a uçacağız.

DEV BİR ALIŞVERİŞ MERKEZİNDEYİM

Singapur değişik bir ülke. Ufak bir adadan, tek bir şehirden oluşan bir devlet. Aslında Singapur büyük bir serbest bölge veya bugünlerde moda olan tabirle, ‘dev bir alışveriş merkezi’. Ülkenin nüfusu beş milyon - ki bunun 1.5 milyonu yabancı - Singapur Havalimanı’ndan senede geçen yolcu 46 milyon! Bu 46 milyon yolcunun 34 milyonu transit, 12 milyonu Singapur’a gelen turist. Buranın havalimanı hayatımda gördüğüm en büyük havalimanı. Zaten gözlerimi bağlayıp beni buraya getirseler, sonra da gözlerimi açıp neredesin diye sorsalar vereceğim cevap “Dev bir alışveriş merkezindeyim” olurdu.

Singapur Havaalanı

Havalimanında dükkanların yanı sıra içinde değişik balıkların bulunduğu bir havuz ve pek çok kelebek çeşidinin olduğu bir kelebek bahçesi var. Fakat Avrupalı asık yüzlü güvenlik görevlilerine alışık biri olarak burada benim en çok hoşuma giden, karşılaştığımız memurların son derece nazik ve güler yüzlü olmasıydı.

Aynı şekilde, Singapur’un en önemli diğer bir unsuru da limanı. Malezya’dan Türkiye’ye dönüşte tekrar Singapur’a uğrayıp limanı ziyaret edeceğimiz için şimdilik detayına girmeyip sadece şu bilgileri vereyim; Singapur Limanı, Şangay Limanı ile birlikte dünyanın en büyük, en işlek limanlarından biri. Singapur’un dış ticareti, yıllık 700 milyar dolar; ülkenin gelirinin üç katı! (Türkiye’nin 2011 dış ticareti 330 milyar dolar) Bu dış ticaretin büyük kısmını da Singapur’un doğrudan ithal edip, ihraç ettiği ürünler oluşturuyor.

Singapur Limanı

GÜMRÜK VERGİSİ YOK

Tüm ülkenin ekonomisi ticaret üzerine kurulu olduğundan, ticaret rejimi son derece liberal. Birkaç ürün dışında hiçbir üründen gümrük vergisi almıyorlar. Vergilendirdikleri ürünler sadece otomotiv (ada çok küçük olduğundan fazla motorlu araç istemiyorlarmış) ve sigara ile alkol (tüketimi fazla teşvik etmemek içinmiş).

BU ÜLKEDE CİKLET ÇİĞNEMEK YASAK

Bu küçük ama zengin ülke demokrasi ile yönetiliyor olmasına rağmen son derece katı kurallara sahip. Belki de bu katı kurallar sayesinde, böylesine merkezi bir coğrafyada olmasına rağmen, dünyanın en güvenli şehirlerinden biri olmuş. Her tarafı kameralarla donatılmış bu şehirde, etrafı pisletebileceğinden dolayı, ciklet çiğnemenin veya ülkeye ciklet ithal etmenin yasak olduğunu söyleyeyim, gerisini siz anlayın.

Bu disiplin anladığım kadarıyla politikaya ve seçimlere de yansımış. İktidarda senelerdir aynı parti var. Ama iktidar partisi son seçimlerde çok kötü bir netice almış. “Ne kadar oy aldılar?” diye sorduğumda, aldığım cevap “Çok oy kaybettiler, yüzde 60’ı zor geçtiler” oldu!

Sayın T. Seben bizlerle

Singapur Havalimanı’nda bizi büyükelçimiz Sayın Taner Seben karşıladı ve Kuala Lumpur uçağını bizimle beraber bekledi. Bir saatlik ve hayli sallantılı bir yolculuktan sonra Kuala Lumpur Havaalanı’na indiğimizde de, bu sefer bizleri karşılayan Malezya Büyükelçimiz Sayın Serap Ataay Hanımefendi oldu. Her iki havalimanı arasındaki fark bir anda gözümüze çarptı. Singapur’a nazaran Kuala Lumpur Havalimanı çok daha küçük, mütevazı ve sade. Karlı ve soğuk İstanbul gecesinden yola çıkan bizler 26 derece ile bizi karşılayan sıcak ve nemli Kuala Lumpur gecesine merhaba dedik.

Sabah Sayın Yazıcı ile birlikte Malezya Endüstri ve Ticaret Bakanı Sayın Mustafa Muhammed’le kısa bir görüşme yaptık. Ana mevzu Türkiye – Malezya arasında yakında imzalanacak olan Serbest Ticaret Antlaşması. Malezya ile dış ticaretimizde çok açık veriyoruz; 1.2 milyar dolarlık ithalata karşı sadece 300 milyon dolarlık ihracatımız var. Serbest Ticaret Antlaşmasının bu durumu bir nebze olsun düzelteceğini umuyoruz.

Kuala Lumpur

İNSANLAR HELAL İŞARETİ GÖRMEK İSTİYOR

Görüşmenin diğer bir konusu ise ‘Helal Standartları’ oldu. Dünyada gittikçe daha fazla insan, tükettiği ürünlerde helal işareti görmek istiyor. Üstelik bu gıda ile de sınırlı değil. Kozmetik ürünlerden, finansal hizmetlere kadar birçok üründe helal sertifikasyonu kullanılıyor. Bu fırsatı ilk gören Malezyalılar olmuş ve tutarlı bir sertifikasyon sistemi kurup bu alanda söz sahibi olmuşlar. Birçok pazardaki helal sertifikasyonu Malezya’dan akredite, bu da Malezya’ya hem ciddi bir gelir hem de tekel konumu sağlıyor. Bu yüzden İslam Konferansı Örgütü bünyesinde uluslararası bir helal sertifikalandırma sistemi kuruldu ve Türkiye de, TSE vasıtası ile bu sistemin kurulmasında önemli bir rol oynadı. Önderliğini kaybetmek istemeyen Malezya da tabii ki bu sisteme dahil olma konusunda biraz isteksiz davranıyor.

AVUSTRALYA BIÇAK YERİNE TOKMAK KULLANIYOR

Ne yazık ki bu mesele Türkiye’de pek anlaşılmadı ve konuya biraz ideolojik açıdan yaklaşıldı. Halbuki konu tamamen teknik ve ticari. İlk helal finansal hizmetleri geliştiren ülkelerden biri İngiltere, Ortadoğu kırmızı et pazarını elinde tutan Avustralya ve Yeni Zelanda ile, beyaz et pazarını elinde tutan Brezilya ürünlerini helal sertifikalı ihraç ediyorlar. Örneğin Avustralya bıçakla kesmeyi hayvan haklarına aykırı bulduğundan, hayvanların kafalarına tokmakla vurup öldürüyor; daha sonra kesiyor. Bu metotta hayvanın kanı içeride kaldığından İslam dinine göre bu et helal değil. Avustralya, İslam ülkeleri pazarını kaybetmemek için, hayvanları önce tokmakla sersemletip sonra kesmeye başlamış. Bu şekilde kestiği hayvanlara da Malezya’dan helal sertifikası alarak Müslüman ülkelere ihraç ediyor.

Bakan Muhammed ve Büyükelçimiz Sn. Ataay

Bakan Muhammed’e Türkiye’yi ne kadar bildiğini sordum. Kendisi Türkiye’ye ilk olarak 1998 yılında D-8 kuruluş toplantısı için gelmiş. “O zaman başbakan rahmetli Erbakan, dışişleri bakanı da Sayın Çiller’di” dedi. Anlattıkları ilgimi çekti. O tarihte Sayın Erbakan’ın öncülüğünde sekiz Müslüman ülkenin liderleri İstanbul’da toplanmış ve G-7’den (dünyanın en gelişmiş yedi ülkesinin bir araya gelip oluşturdukları birlik) ilham alarak D-8’i (Developing-8, gelişmekte olan 8) kurmuşlardı. Zaman içinde bu sekiz ülkede iktidarlar değişti ve yeni liderler aynı heyecanı çok fazla paylaşmadılar. Bugün D-8 sekreteryası halen İstanbul’da mevcut fakat birliğin etkin olduğu söylenemez.

Devam edecek...