10 Aralık 2012 Pazartesi

Stockholm’de elimden veri transferi yaptılar!


BİRAZ DA KRALİYET DEDİKODUSU

Bu aralar burada en çok konuşulan konu İsveç Prensesi Madeleine’in 15 gün evvel Amerikalı bir banker ile nişanlanması. Kraliyet dedikoduları üzerinde tükenmez bir bilgi kaynağına sahip olduğunu düşündüğüm rehberimiz prensesin Avrupalı bir prens yerine eş olarak Amerikalı bir işadamını seçmesinden hayal kırıklığına uğramışa benziyor. Ama arkasından da hemen ekliyor : “Babası da –İsveç  kralı Gustaf’ı kast ederek- böyle yapmıştı zaten.” 1972 yılında o zaman prens olan Gustaf Almanya’ya olimpiyatları seyretmeye gidiyor ve organizasyonda görevli olan halktan bir Alman kızıyla tanışıyor (şimdiki İsveç Kraliçesi Silvia) ve 1976 yılında ancak kral olduktan sonra onunla evleniyor. Bu kadar beklemesinin sebebi, eğer prens iken halktan bir kız ile evlenirse taht üzerindeki hakkını kaybedecek olmasıymış. Gönül ferman dinlemez dedikleri bu olsa gerek.

ERRICSSON HER ŞEYİ BİRBİRİNE BAĞLIYOR

Stockholm’de ilk olarak son zamanlarda adı ekonomi kulislerinde ‘batacak’ söylentileriyle çalkalanan Ericsson firmasını ziyaret ettik. Nokia’nın tam tersine Ericsson bir film stüdyosunu aratmayacak canlılıkta, neşeli bir genel merkez binasında ağırladı bizi. Genel merkezin bulunduğu yer, İsveç’in Silikon Vadisi olarak adlandırılan, Stockholm’e yarım saat uzaklıktaki Kista şehri. Ericsson’un 100 bin çalışanından 10 bini bu şehirde çalışıyor. Biz her ne kadar bu şirketi cep telefonu üreticisi olarak tanıyorsak da, Ericsson aslında dev bir telekomünikasyon altyapısı firması. 20 ülkede 22 bin mühendisi AR-GE alanında çalışıyor.

Ericsson'dan bir görünüş

Ericsson’un tarihi aslında çok net olarak büyük şirket nasıl olunuru  anlatıyor;
* 1876 da Lars Ericsson tarafından kurulmuş
* 1892 yılında Çin’e ilk satışı gerçekleştirmiş
* 1894 yılında Afrika’ya ilk satışı gerçekleştirmiş
* 1900 yılında toplam satışının yüzde 95’i İsveç dışına olmuş 
* 2012 toplam satışının hâlâ yüzde 95’i İsveç dışına yapılmış

180 ülkede operasyonu olan Ericsson 35 milyar dolar ciro yapıyor, beş milyar doları AR-GE için harcıyor ve 900 milyon insan da Ericsson’un kurduğu iletişim altyapısını kullanarak haberleşiyor. Türkiye’den de sorumlu müdürün söylediği bir söz gelecekte nasıl bir dünyada yaşayacağımızın sinyalini verdi: “Her şey birbirine bağlanacak.” 

İNSANLAR ARASI VERİ TRANSFERİ ÇOK YAKIN  

Hele yeni geliştirdikleri teknolojileri tanıttıkları gösteri dudaklarımı uçuklattı. Size sadece tek bir örnek vereyim; insan bedeni üzerinden veri transferi. Yani bir elinizi bir bilgisayara, diğer elinizi başka bir bilgisayara veya bir elektronik alete koyuyorsunuz, birindeki bilgi diğerine geçiyor. “Bu sayede yeni tanıştığınız biri ile mesela el sıkıştığınızda sizin bilgileriniz doğrudan onun cep telefonuna, onun bilgileri de sizin cep telefonunuza yüklenecek, kart alışverişi tarihe karışacak” dedi tanıtımdan sorumlu görevli. “Veya bir bilgisayara parmağınızın ucu ile dokunduğunuzda, bilgisayardaki istediğiniz dosyayı üzerinizdeki herhangi bir elektronik alete yükleyebilirsiniz” diyerek sözlerine devam etti.

Ericsson hatırası

EL SIKIŞIRKEN BİLE KORKACAĞIZ

Daha sonra benim üzerimde bir deneme yaptılar. Parmağımın ucu ile bir dizüstü bilgisayara dokundum, diğer elimin işaret parmağının ucu ile de duvardaki monitöre değdim. Ve hayretten kocaman açılmış gözlerimle, başka hiçbir tuşa kimse dokunmadığı halde, bilgisayardaki resmin büyük bir hızla monitörde belirmesini izledim. Tabii bizim gibi her gün yeni komplo teorilerinin üretildiği bir ülkede yaşayanlar için bu teknoloji yepyeni bir stres kaynağı. Biri ile el mi sıkıştınız, ‘acaba cebimdeki telefondaki bilgileri çaldı mı’ korkusu… Biri bilgisayarınıza mı dokundu,  ‘acaba dosyalarımı kopyaladı mı’ gerginliği… Bu teknolojilerin biz Türklerin de hayatını kolaylaştırdığına gel de inan.

Tabii bu korkularımdan kimseye bahsetmedim. Ericcson yetkililerini İstanbul teknoparkta yatırım yapmaya davet etmekle yetindim. Son derece olumlu yaklaştılar. İlk adım sanırım içerik uyumlaştırmasının bir veya iki kademe ilerisi olabilecek. Daha sonrasını da zaman gösterir zaten.

TEKNOPARK İÇİN PRENSİPTE ANLAŞTIK

Stockholm’deki ikinci ziyaretimiz SAAB’a oldu. SAAB’ın asıl ilgi alanı çoğumuzun zannettiği gibi araba üretimi değil. SAAB 1941 yılında kurulmuş dev bir savunma şirketi. Yüzde yüz kendi tasarımları olan savaş uçağı başta olmak üzere birçok savunma teknolojisi geliştirmişler. 13 bin çalışanları ile yıllık 3.5 milyar dolar ciro yapıyorlar. SAAB Türk Silahlı Kuvvetleri ile de yakın çalışma arzusunda, bu yüzden bizi son derece sıcak karşıladılar. Türkiye’deki müdürlerinin de katıldığı, en üst düzeyde bir görüşme gerçekleştirdik. Türkiye’yle üzerinde çalıştıkları proje gerçekleşirse, bunun AR-GE ayağının bir kısmının mutlaka Türkiye’de, mümkünse de İstanbul Teknopark’ta gerçekleşmesi üzerinde prensipte mutabık kaldık.

SAAB'da toplantıda

İskandinavya notlarım bu kadar. Bu topraklara yolu düşenlere tavsiyem mutlaka Stockholm’u görmeleri. Ülke olarak, hem Finlandiya’nın hem İsveç’in coğrafyasının çok güzel olduğunu söylüyorlar, fakat bunu gözlemleyebilecek kadar vaktimiz ne yazık ki olmadı. Her iki ülkede de, ama özellikle İsveç’te iş adamlarımız için ciddi ticaret fırsatları var. Türkiye’nin İsveç’ten önemli ölçüde yatırım çekebileceğini gördüm, fakat bunun için biraz daha gayret göstermemiz gerekiyor. Kısaca, kuzeyin bu mütevazi ülkeleri belki gözümüzden ırak, ama gönlümüzden ırak olmasın.

Bitti...

9 Aralık 2012 Pazar

Soğuk ülkede sıcak bir gezi



İsveç ve komşuları

1 Kasım 2012 Perşembe öğlen saatlerinde Helsinki’den kalkan uçağımız tekerleklerini Stockholm havaalanının pistine koydu. Kuzeyin başkenti denen bu şehre ilk gelişim. Helsinki’de uğradığım hayal kırıklığından sonra buranın daha sevimli bir yer olacağını umuyordum. Aracımız büyükelçiliğimize gitmek üzere Stockholm’e yaklaşınca moralim düzeldi. Bu kent hakikaten unvanına yaraşır güzellikte. Belki de iki gündür ortalarda pek gözükmeyen güneşin bulutların ardından sıcak yüzünü göstermesinin bu mutluluğumda payı vardır.

Büyükelçimiz Sayın Zergün Korutürk bizi her zamanki güler yüzlülüğü ile konutun kapısında karşıladı. Zergün Hanımefendi daha evvel cumhurbaşkanımız Sayın Gül’ün maiyetinde köşkte görev yaptığından kendisi ile tanışıkliğimiz var. Zergün Hanım’a, Helsinki büyükelçimiz olan eşi Selah Beyefendi’nin de selamlarını da iletiyorum. Ama anladığım kadarı ile Selah büyükelçimiz zaten telefonda Zergün hanımefendiyi geleceğimizden haberdar etmiş. Hemen konutun geniş salonuna geçiyoruz, Sayın büyükelçi bizi diğer elçilik mensupları ile tanıştırıyor ve İsveç hakkında bilgilendirme toplantısına başlıyoruz. Daha sonra da İsveçte yaşayan Türk gazetecilerle bir basın toplantısı yapıyorum.


Zergün hanım, Sedat bey ve ben Türk gazetecilerle

YURTDIŞINA YATIRIM YAPIYORLAR

Finlandiya ve İsveç, Avrupa’da Türkiye’nin en iyi ilişki kurduğu ülkelerin başında geliyor. 9.5 milyon nüfusu ile, AB üyesi olmasına rağmen İsveç Euro bölgesine girmemiş. Hem bu yüzden hem de ekonomisi ağırlıklı olarak ihracata yönelik olduğundan krizden pek de fazla etkilenmemişler. Kişi başına düşen milli gelirde dünya sekizincisi (57 bin ABD doları) olan İsveç rekabetçilikte de İsviçre’den sonra dünya ikincisi. Volvo, Atlas Copco, IKEA, Saab gibi birçok uluslararası firmaya sahipler. Bu ülke ile olan dış ticaretimizin 1.4 milyar Amerikan Doları’nı bizim sattıklarımız, 2.5 milyar Amerikan Doları’nı ise onların bize sattıkları oluşturuyor (2011 rakamları).

İsveçliler çok seyahat ediyorlar, ortalama bir İsveçli yılda 5.9 defa yurtdışına çıkıyormuş. Gene aynı şekilde İsveç yurtdışına çok yatırım yapan bir ülke. En büyük 200 şirketinin cirosunun yüzde 80’i İsveç dışındaki yatırımlarından geliyor. Ağırlıklı olarak da Çin’e yatırım yapmışlar. Biz de bu seyahatimizde İsveç’ten Türkiye’ye özellikle AR-GE konulu yatırım çekmeye çalışacağız.

KONYALILARIN ŞEHRİ

Bu barışçı ve çalışkan insanlar 19. yüzyıldan beri hiç savaşmamışlar. Sosyal politikaları çok güçlü. Gelişmekte olan ülkelere yardım eden ulusların başında geliyorlar. Yabancılara karşı fazla bir önyargıları yok. İsveç’te yaklaşık 115 bin Türk yaşıyor ve çoğu Konya’nın Kulu kasabasından. Hatta yerel seçim zamanları, Kulu belediye başkan adayları seçim kampanyalarına mutlaka İsveç’i dahil ederlermiş. Kulu Ankara-Konya karayolunun hemen kıyısında şirin bir kasabacık. Ben senelerdir Konya’ya iş icabı gider gelirim ve Kulu’dan her geçişimde kasabanın düzeni, evlerin mimarisi ve bakımına hayran kalırım. İsveç’te yaşayan Kululu hemşerilerim gerçekten memleketlerine bu kuzey ülkesinden güzellikler taşımışlar.


Stockholm

Ülkemizden İsveç’e yerleşenler arasında Süryani vatandaşlarımız da var. Süryaniler genelde bu ülkeye sığınma talebiyle geliyorlar. Ayrıca bu kuzey ülkesindeki hoşgörü ve özgürlük ortamından Türkiye’de yasadışı kabul edilen birçok örgüt de faydalanıyor ve serbestçe teşkilatlanıp faaliyette bulunuyor. Stockholm hükümeti de kendi ülkesinde yapılan bu faaliyetleri basın ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirdiği için herhangi bir müdahalede bulunmuyor.

İsveç dendiği zaman Türk iş aleminde akla gelen ilk isim Sayın İshak Alaton’dur. Türk – İsveç iş konseyinin de başkanlığını yapan Sayın Alaton gençken İsveç’e gelmiş ve çalışma hayatına da burada kaynakçı olarak başlamış. Türkiye olarak bu ülkeyle olan diğer ilginç bir bağlantımız ise "Dağ Başını Duman Almış" marşının bestesini "Şakıyan Üç Kız" isimli meşhur bir İsveç halk türküsünden almış olmamızdır.


Stockholm merkezden bir görünüş

Stockholm 55 köprü ile birbirine bağlanmış 14 adacığın üzerine kurulmuş güzel bir şehir. 13. yüzyılda kurulan şehrin nüfusu 1.3 milyon civarında. Kuzeyin Venedik’i olarak da adlandırılan bu şehir, göz alıcı mimarisi, temizliği ve yemyeşil parklarıyla bu sıfatı sonuna kadar hak ediyor. Şehrin göbeğinde, parlamento binasının yanındaki köprüden suya baktığımda, dipteki taşları pırı pırıl gördüm. Rehberimiz gülerek bize burada Stockholmluların oltayla somon balığı avladıklarını anlattı.  Ben de ona İstanbulluların Galata köprüsü üzerinde yılın 365 günü olta ile balık avladıklarını söyledim.

GENÇLERE ALKOL SATMAK BÜYÜK SUÇ

Bu şehirde kışlar çok sert geçiyor. Kışın o kadar soğuk oluyormuş ki, donan gölün üstünde araba yarışları düzenleniyormuş. Diğer kuzey ülkeleri gibi burada da alkol satışı son derece sıkı kurallara bağlı. Gençlere alkol satmak büyük suç, alkollü içkiler sadece özel mağazalarda satılıyor ve yüksek oranda vergiye tabi. Bu yüzden pek çok kişi StockholmHelsinki arasındaki feribota sadece vergisiz içki almak için binip, diğer şehre gidip aynı gemi ile dönüyormuş. (Bu iki şehir arasında 26 bin ada olduğundan bu gemi yolculuğunu çok övmüşlerdi ama tabii bizim böyle bir vaktimiz olamadı…)


Stockholm belediye binası

HUZUREVLERİNDE YALNIZ ÖLME PİŞMANLIĞI

Gençler 18 yaşına geldiklerinde ailelerinden ayrılıp ayrı yaşıyorlar. Hatta ailesi ile yaşamaya devam edenler arkadaşları arasında alay konusu oluyormuş. Orta yaşlı bir hanım olan rehberimiz, “Bu bizim toplum olarak en büyük hatamız, bu yüzden çoğumuzun ruh sağlığı bozuk” deyince, ne demek istediğini sordum. “Bu yaşlar gençlerin ruhsal olarak en hassas, en kırılgan oldukları yaşlar” diye cevapladı beni ve ekledi: “Bu yaşlarda hayal kırıklıkları, zorluklar, bunalımlar yaşıyorlar normal olarak. Ama bu esnada yanlarında onlara destek olacak, moral verecek, sevildiklerini, önemsendiklerini hissettirecek aileleri olmuyor. Dolayısıyla bu travmanın etkisi tüm ömürleri boyunca sürüyor. Biz bağımsız ama yalnız insanlar olarak yaşıyor ve huzurevlerinde yalnız ölüyoruz!” Söyledikleri beni çok etkiledi. Böylesine güzel bir ortamda, bu kadar imkan içinde yaşayan bu insanların aslında çoğu zaman yanlız ve mutsuz olduklarını anladım. 2007 yılı istatistiklerine göre İsveç’te insanların yüzde 54’ü yanlız başlarına yaşıyor. 

Devam edecek...